Önce seni tanıyalım.

Merhabalar! Ben İlayda Erdol. Boğaziçi Üniversitesi’nde 4. Sınıf Felsefe öğrencisiyim. Kalan zamanlarımı ise müzikle veya başka bir sanat dalıyla geçirmeyi seviyorum.

Neden Erasmus’a gitmek istedin?

5 ay boyunca tam bağımsız bir İlayda için, kendimi bulmak için, daha fazla kültür ve insan görüp kendime anılar katmak için.

Neden Erasmus değil de Exchange?

Tabi ki ilk neden Exchange’de para yardımı yapılmıyor olması. Ayrıca, Avrupa’nın çok daha tarihi ve kültürel olması. Exchange pek ilgimi çekmedi bu iki nedenden dolayı.

Tercih listeni neye göre yaptın? Okulun eğitim kalitesi mi şehir/ülke mi yoksa ekonomik nedenler mi seni daha çok etkiledi?

Hem okul hem ülke diyebiliriz. University of Kent başarılı ve iyi bir eğitim sistemi olan bir okul. İngiltere de diğer Avrupa ülkelerine göre biraz daha kapalı kutu gibiydi benim için, merak ediyordum. Gittiğim şehrin de Londra’ya iki saat olduğunu görünce tamamdır dedim. Sonraki tercihlerim Hollanda ve Belçika’ydı.

Erasmus’a gitmeden önce ve gittikten sonra ne gibi zorluklar yaşadın?

Gitmeden önce, gidiş dönüş tarihleri ile ilgili baya ciddi bir sıkıntı yaşadım. Aşağıda daha ayrıntılı anlattım, ama okulun bilgi vermemesi yüzünden neredeyse Haziran’da değil Nisan başında dönmek zorunda kalacaktım.

İlk vardığımız gün Londra’ya aksam 5-6 gibi varmamıza rağmen, yurda gidene kadar gerçekten bir işkence yaşadık, hiçbir yeri bulamadık, otobüsleri kaçırdık vs. Allah’tan bizim okuldan 4-5 kişi gitmiştik, tek başıma olsam herhalde geceyi dışarda geçirirdim. O yüzden mümkünse uçağınızı sabah saatlerine almaya çalışın derim, her şey tahmin ettiğiniz gibi gitmeyebiliyor.

3 kelimeyle kendi Erasmus’unu tanımlar mısın?

İlklerle dolu (bunu bir kelime sayıyorum), öğretici ve büyüten bi deneyimdi.

Bize birazcık artılarıyla eksileriyle şehrini anlatsana.

Bu konuda diyecek çok şeyim var: 

Eksilerinden başlayacak olursam şehir o kadar küçük ki, Bağdat Caddesi Canterbury şehir merkezinden daha büyük öyle diyeyim. Her şey taş çatlasın 7’de kapanıyordu, 7’de kapanan Starbucks mı olur ya! Gece yemek söylemek zaten hak getire, sadece bir pizzacı filan açık oluyordu. Daha uyandım, yemek yedim şehre indim derken bir bakıyordum mağazalar kepenk indiriyor (4 buçuk, 5 gibi.) Artılarına gelecek olursak, insanlar O KADAR TATLIYDI Kİ. Süpermarkette, yolda vesaire insanlar tanımadıklarına karşı çok güler yüzlü ve kibarlar. Bir şeyi yanlış mı yaptınız (mesela sırada yanlışlıkla birinin önüne geçtiniz), Türkiye’deki gibi pasif agresif tavırlarla değil, düzgün ve güleryüzlü bir şekilde “Bunu bu şekilde yapmamalısın.” diyen insanlarla karşılaşıyorsunuz, ki bu bence çok değerli bir şey.  Tanımadığınız teyzeler amcalar size günaydın, nasılsın diyor, yaşıtınız garsonlarla sipariş verirken bir andatatlı bir sohbete başlayabiliyorsunuz.

View this post on Instagram

 

Canterbury’e bahar geldi, iyi ki geldi 🌸🐦

A post shared by ilayda (@erdolilayda) on

İngiltere’nin kültürü nasıl? Sence farklılıklarımız ve benzerliklerimiz neler?

Dediğim gibi, pasif agresif değiller. Nazikler. Siz çarpın onlar pardon derler. Kurallara çok bağlılar. Trafikte ben ve İtalyan arkadaşım yola atladığımız için azar yediğimiz çok olmuştur İngiltere’nin dört bir yanında. Herkes kendi işinde ve sakin. İnsanlar birbirine benzemeye çalışmaktansa kendilerini oldukları gibi ifade etmekte daha başarılılar.

Türkiye’de nerede yaşıyorsun? Bu şehirle Canterbury’nin farkları neler? Bu farklar hayatını nasıl etkiledi?

İstanbul’da yaşıyorum. Farklı şekillerde hem daha özgür hem de değildim. Mart ayında spor şortumla yürüyüşe çıkar, şehrin ve okulun istediğim kısmını gezebilirdim Canterbury’de. O kadar güvenli bir şehir ki, okul ile şehir arasında tek bir çit bile yok. Sadece “University of Kent” yazan mavi bir tabela. Ama daha önceden de söylediğim gibi her şeyin çok erken kapanması, şehirdeki tüm kahve dükkanlarını 2 ayda görmüş olmak insanı biraz sıkıyor. İstanbul’da istediğiniz saatte gidebileceğiniz belki yüzlerce yer varken, bu bir eksiklikti benim için.

İlerde Canterbury’de yaşamak ister misin? Örneğin Master yapmak ya da çalışmak için geri dönmek gibi bir planın var mı?

Yok. Valla gezmeye bile ne zaman giderim bilmiyorum, her yere çok doydum ve ezberledim artık. Londra çok güzel, Master için orayı düşünüyorum, ancak pek kapalı hava insanı olduğum söylenemez.

Üniversitede eğitim ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde mi oluyor yoksa dersler blok şeklinde mi?

Sonbahar, bahar ve yazdan oluşuyor. Buna dikkat etsin gidecek kişiler, ben neredeyse yanlışlıkla nisanda dönecektim. Bahar dönemi ocakta başlayıp nisan başı bitiyor, yaz dönemine kadar ise arada 1 aylık bir tatil var (Bu dönemde İngiltere dışına çıkmanız hibe açısından bir sorun teşkil etmiyor). Yaz dönemi de mayıs başı – haziran ortası arası. Yaz döneminde sadece sınavlar yapılıyor, ders yok. Gitmeden önce, aldığım derslerin sınavları olmadığı, sadece paperları olduğu kabul mektubumda dönüş tarihi nisan başı olarak gözüküyordu. Vize başvurusunda ise bu kabul mektubu esas alındığından, o kısa süre içinde sınavlı yeni dersler seçip, yeni bir kabul mektubu almak zorunda kalmıştım.

Eğitim hangi dilde yapılıyor? Eğer İngilizceyse hocaların dil yeterliliği nasıl?

İngilizce tabii. Valla yabancı hocaların İngilizcesi o kadar da iyi değildi, ama çoğunluğu İngiliz’di hocaların.

Dersler zorluyor mu? Sence eğitim sistemi nasıl?

Ben hep birinci sınıf dersleri aldım ayıptır söylemesi, kolay ve ilginçti o yüzden bence. Eğitim sistemi bizimkinden iyi. Dersler 1 saat lecture, 2 saat discussion’dan oluşuyor. Lecture’da sınıf 100 kişi ise, discussion’da 15-20 kişilik sınıflara bölünüyor ve gerçekten her tartışmada siz de mutlaka söz sahibi oluyor, insanlarla tanışıyorsunuz.

Erasmus öğrencileri ve yerli öğrenciler aynı sınıflarda mı eğitim görüyor?

Evet.

Türkiye’deki okulun kaç tane ders almanı zorunlu tuttu? Her biri kaç ECTS genelde?

30 ECTS zorunlu idi. 2 tane 7,5’luk bir tane de 15 ECTS’lik aldım. Evet bir garipler bu konuda da.

Haftada kaç saat dersin var? Ödevler, sınavlar yoğun mu? Yoklama çok önemli mi?

5 saat lecture, 6 saat da discussion olması lazım. Yani amacınız çok yüksek bir notla geçmek ise her hafta yapacağınız mutlaka bir şeyler vardı. Değilse, her dersin zorunlu 2 paper’ını yapsanız yetiyor. Yoklama da vardı da ben gitmiyordum. Yüzde 10 etkiliyordu.

Evde mi yurtta mı kalıyorsun? Artıları eksilerinden bahseder misin?

Yurtta. Yurdum 6 kişilik Park Wood evleriydi ve gerçekten çok güzeldi. Erasmuslar çoğunlukla kaldığım çevredeydi. Kocaman bir mutfağı vardı, iki katlıydı. Ben üst katta 3 kişi ile beraber bir tuvaleti/banyoyu paylaşıyordum. Haftada bir tuvalet ve mutfağı temizlemeye geliyorlardı. Yurtta, odayı temizlememiz için elektrikli süpürgeden tutun, mutfakta kesme tahtası ve kettle’a kadar çoğu şey vardı. Yurdun arkasında yoga matımla spor yapıyordum, çok sakin bir yerdi. Tek eksisi, deli bir İspanyol ev arkadaşına sahip olmamdı 😀 Kendisi yüzünden aksam 12’den sonra arkadaş getiremiyor, odamızda dahi ses çıkaramıyorduk, kendisinin paragraflarca yazdığı Whatsapp mesajlarından kaçınmak istiyorsak tabii. Onun dışında hiçbir eksi göremiyorum. Çok çok güzeldi.

Üniversiteye yakın bir yerde konaklamak mı şehir merkezinde konaklamak mı daha iyi? Öğrencilerin yoğun olduğu özel bir bölge vb var mı?

Valla okulda kalmayanlar çok şikâyet ediyordu, çünkü dediğim gibi çok küçük şehir. İki tane otobüs hattı vardı gelen, kaçırdın mı sıkıntı yani. Şehir zaten küçük bir bölge sayıldığından, öğrencileri şehirdeki her pub ve gece kulübünde görebiliyordunuz.

Erasmus’a gitmeden önceki süreçte önceden ödemek zorunda olduğun ücretler oldu mu? Sağlık sigortası, yurt taksiti, vize, uçak bileti, belgelerin kargolanması vb. Bunlar ne kadar tuttu?

Sağlık sigortası 50 Euro, vize 120 dolar idi. Yurt parasını vs gittiği hafta yatırdım: 2800 pound.

Bize Canterbury’deki fiyatlardan biraz bahsedebilir misin?

Bir latte 2 pound, bir salata 12 pound, McDonald’s menüsü 6-7 pound. Pub’da bira 2-3 pound.  Gece kulüplerine giriş 5- 10 pound. Otobüs 2.3 pound idi sanırım. Metro yok zaten. Market alışverişi, o hafta et türevleri almadıysam 20 pound civarı. Et ve türevleri aldıysam 40’a kadar çıkabiliyordu haftalık. Bir kere dışarda balık ve tatlı yedik, 25 pound tutmuştu, hiç unutmam o acı günü.

Para yetiyor mu? Bir ayda ortalama neye ne kadar harcıyorsun? Para transferlerini nasıl yapıyorsun?

Yok hiç yetmiyor 😀 Vallahi her şeyin ucuzunu bulacağım diye patladım en son aylarda. Şöyle diyeyim, eğer hiç dışarı çıkmazsam, ders çalışıyorsam vs. haftalık 60 pound gibi harcıyordum Market alışverişi, kahve gibi ihtiyaçlar için. Gezdiğimiz haftalarda (Perşembe çıkıp Pazar dönüyorduk) 170’e kadar çıkıyordu. Aylık ortalama 500 pound diyebiliriz.

Ben nakit götürdüm paramı, orada Santander’de bedava para hesabı açtırdım, sonra da banka kartıyla harcadım. Okulun içindeydi şube, ama o kapanmış ben döndükten sonra. Yine de şehir merkezinde de var. Sonra ailem ziyarete geldiğinde sağ olsun ekleme yaptılar.

Hibe aldın mı, harcamaların yüzde kaçını karşıladı?

Evet aldım, 2500 Euro. Yurt ücreti 2800 pound idi öyle söyleyeyim.

Hangi telefon operatörünü kullanıyorsun? Paketinde neler var ve ne kadar ödüyorsun?

Three kullanıyordum ve bence herkes three kullanmalı. 15 pound’a 6 gb internet, Avrupa’da da geçerli. En önemlisi Wuntu diye bir app’i var, sürekli hediye kahve, pizza veriyor ya da mağazalarda filan indirim sağlıyor. Bayılıyordum, sürekli gidip bedava kahve içiyordum.

Şehir içi ulaşımını nasıl sağlıyorsun? Bisiklet yaygın mı? Ulaşım için ayda ortalama ne kadar harcıyorsun?

Yürüyerek 😀 Yurttan merkeze 40 dakikada kulaklığımı takıp ya da arkadaşımla sohbet ede ede yürüyordum. Gece otobüs zaten çok ender vardı, saat 4’te bile zar zor eve yürüdüğümüzü bilirim taksiye para vermeyelim diye. Delirdik parasızlıktan. Alışveriş sonrası genelde otobüse biniyorduk. Ve artık kemer sıkma politikası boğazımızı sıkacak duruma geldiği zamanlarda.

Gittiğin ülkede okurken çalışma olanağın var mı? Varsa haftada kaç saat çalışma izni var ve ortalama ne kadar kazanılıyor?

Asla yok, resmen Türk pasaportunun üstünde kocaman çalışamaz yazıyor, ben yine de çalışacağım (illegal) diye tutturduğum için saatlik 8 pound kazanıldığını öğrendim, Türk lokantasına gittim, seksist bir adam tarafından işe alınmadım, üstüne bir de bayan(!) başıma buraya gelmemin erkek olarak gelmekten ne kadar farklı olduğuna dair bir konuşma işittim, hikayem bu kadar.

Diyelim ki hasta oldun, yurt dışı sağlık sigortanla hangi hastanelere gidebiliyorsun, prosedür nasıl?

Bunu gerçekten bilmiyorum, ama okuldaki medical center’dan istediğimiz gibi yararlanabiliyoruz.

Oxford

 

Bol bol gezdin mi? Gezme işlerini nasıl planladın (ulaşım, yararlandığın siteler, appler, konaklama)? En sevdiğin şehir/ülke neresiydi?

Bolca gezdim diyebilirim ya. Londra iki saat uzaklıktaydı, National Express otobüsüne binip binip Londra’ya gittik. Londra müthiş bir şehir. Onun dışında Whitstable, Margate, Ramsgate, Oxford, Cambridge, Bristol ve Bath şehirlerini gezdim. İngiltere’de Schengen vizesi alıp, benim gibi Erasmus’ta veya Türkiye’de olan arkadaşlarımla Avrupa’yı da gezdik. İngiltere için National Express, Megabus, Airbnb ve Booking.com kullandık, Avrupa için GoEuro, Flixbus, yine Airbnb ve Booking. En sevdiğim şehir Paris <3, Londra ikinci.

İngiltere’den hangi ülkeleri ziyaret etmek daha ucuz ve mantıklı?

Ben gitmedim ama İskoçya ve İrlanda gayet mantıklı. Londra’dan Glasgow’a 5 Euro’ya bilet bulmuştum.

Başka bir ülkeyi seyahat etmek istediğinde vize almak zorunda kaldın mı? Kısaca anlatır mısın?

Evet tabi. Avrupa için Schengen vizesi aldım. VFS şubesinde çok zorlu bir gün geçirdim. Bir sayfa fotokopiye 1 pound alan Adana Print, seni unutmayacağım. Bir insan 120 lira verir mi 20 sayfa fotokopiye? Vermek zorunda kaldım. Ama VFS’dekiler çok yardımcıydılar, 1 hafta sonra geldi vizem.

Rutin bir günün nasıl geçiyor?

Eğer başka bir şehre gezmeye gitmiyorsak, 11 gibi kalkıyordum. Okulum grevde olduğu için genelde benim için ders yoktu(bu öğretmenden öğretmene değişiyordu aslında, hiçbi dersi iptal olmayan arkadaşlarım da vardı), sabahları,Youtube’da takılıyor, yemek yapıyordum, öğlen gibi okulun müzik odalarına gidiyordum; akşama doğru şehre inip kahve içip takılıyordum, akşam da arkadaşlarımla pub’a gidiyorduk, sonra da kulübe gidip dans ettiğimiz oluyordu. Salıları Pole Fitness klübüne gidiyordum, onun dışında yürüyüş yapıyordum.

Şehir içi ulaşımını nasıl sağlıyorsun? Bisiklet yaygın mı? Ulaşım için ayda ortalama ne kadar harcıyorsun?

Komple değiştirdimUlaşım olarak otobüs ve taksi vardı. Genel olarak bir yere yetişmem gerekmeyen bir hayat sürdüğüm için, yurttan şehir merkezine 40 dakikada kulaklığımı takıp ya da arkadaşlarımla sohbet ede ede yürüyordum. Otobüse bir biniş 3 pound idi. Bisiklet kullananlar vardı ancak okula gitmek yokuş yukarı olduğu için genelde biraz zordu kullanmak sanırım.

Yemek işini nasıl hallediyorsun?

Yüzde 80 kendim yaptım, keyif alıyordum yemek yapmaktan.

Spor yapmak istersen nasıl olanaklar var?

Okul içinde spor yapan çok fazla insan vardı. Ayrıca kocaman bir “Gym” var, spor kulüpleri de mevcut.

Exchange öğrencileri için bir kulüp var mı? Varsa aktif mi? Ne gibi etkinlikler düzenliyorlar?

İşte bu yoktu ve çok büyük bir eksikti bence. Bu dönem başlamışlar görüyorum. Benim dönemimde sadece 1 hafta oryantasyon yaptılar ve herkes kimi bulduysa onla takılmaya devam etti gibi oldu. Sosyalleşmek doğal gelişmiyordu benim için, uğraşmak zorundaydım bana bu imkân verilmediğinden. Ama beni çok daha girişken ve rahat bi insan yaptı diyebilirim.

Gece hayatı nasıl?

3-4 tane gece kulübü var, gayet güzeller. Yaklaşık belki 30 tane de pub vardı. Herkes publarda oturuyor gencinde yaşlısına. Maç izleniyor, kutu oyunları oynanıyor vs. Okulun içinde de “Venue” adlı bir kulüp ve bir bar vardı. Yurtta çok fazla eğlence olmuyordu.

Favori mekanların nereler?

Lady Luck Pub (Jukebox’tan istediğiniz müziği çaldırıyordunuz), Cherry Tree Pub (Pig Fucker diye kırmızı bir içeceği ünlüydü), Cream Cafe (süper tatlıları vardı), Chemistry (3 katlı bir gece kulübü) ve sabaha kadar açık tek yer olan McDonald’s 😀

Yabancı dilde arkadaşlıklar kurmak, hayatını devam ettirmek zor oldu mu?

Başta zor oldu, sabah kalkıp İngilizce konuşmaya üşeniyordum oda arkadaşlarımla filan. İngiliz aksanını da anlamıyordum. Sonra alıştım her ikisine de.

Ben genelde şu ülkenin insanlarını kendime daha yakın buldum dediğin bir ülke var mı?

En çok İtalyanlarla ve İspanyollarla eğlendim.

Türk’üm dediğinde sana nasıl yaklaştılar, nasıl tepkiler aldın?

Kötü tepkiler almadım, ırkçı insanlarla karşılaşmadım; sadece Karadenizli olduğumdan ten rengim çok beyaz ve renkli gözlüyüm, genelde İtalyan mısın diyorlardı. Kendimden çok yoğurda tepki aldım denebilir. Bin kere anlattığım halde oda arkadaşlarım yemeğin yanında yoğurt görünce her seferinde aynı derecede şok oluyorlardı.

Giderken yanında neler götürdün? Aman şunları Türkiye’den alın mutlaka diyeceğin şeyler var mı?

Her şeyi götürdüm galiba 😀 Annem ve babam bütün mutfağı vakumlayıp bavuluma koydular. Kuruyemiş bile vakumladık pahalı diye, hakikaten de çok pahalıydı. İlk günler için priz adaptörü alabilirsiniz, “Poundland”de 1 pound’a satılıyor gerçi, ama sakın gidip turist yerlerinden 10 pound’a almayın.

Şimdiki aklım olsa Erasmus’a şuraya giderdim dediğin bir yer var mı?

İngiltere’ye gidip o kültürü tanıdığım ve birçok şehrini gezdiğim için mutluyum. Galiba Canterbury yerine Londra’ya giderdim, ya da bir daha Erasmus’a gidecek olsam daha büyük bir Avrupa şehrine giderdim.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by ilayda (@erdolilayda) on

Bu süreçte kendini en kötü ve en iyi hissettiğin anları anlatır mısın?

En iyi hissettiğim anlar, özgürce Londra’yı keşfettiğim ve Avrupa’yı gezmek için yola çıktığım anlardı. Kalbim yerinde durmuyordu resmen. En kötü hissettiğim anlarsa, en başta kendimi yalnız hissettiğim zamanlardı. Kötü bir tecrübe geçireceğimden çok korktum ama artık anlıyorum ki bir yerde mutlu ya da mutsuz olmak kendimize çok bağlı. Sosyalleşmek ve yeni şeyler denemek için çok mücadele ettim ve artık çok daha açık bir insanım bu konularda.

Erasmus hayatın gitmeden önceki beklentilerini karşılıyor mu?

Bir yandan evet, bir yandan hayır. Kendimi bulmaya çok ihtiyacım vardı ve böyle özgür ve sakin şartlar bana çok yaradı. Uzaklaştığım, kendimi tanıdığım ve özgürleştiğim bir dönemdi; ama bir yandan insan o klasik herkesin anlattığı Erasmus yaşamı gibi değildi, kalabalıklar ve partiler içinde değildim.

Erasmus yapmayı öneriyor musun, şu ana kadar sana ne kattığını düşünüyorsun?

Bundan daha değerli bir şey var mı bilmiyorum, ama bana kendimi kattı. İnsanın aynı çevre ve toplumdayken hangi fikirlerin kendine ait, hangilerinin toplum dayatması olduğunu ayırabilmesi çok güç. Gerçekten kim olduğunuzu öğrenmeniz ve bu hayata neden geldiğinizi keşfetmeniz için yapın Erasmus’u. Tabii, random ortamlarda gelen İngiliz aksanıyla konuşma isteği ve pub görünce gelen kusma dürtüsünü de kazandım ama çok bahsetmeyeceğim.

Ben yaptım siz yapmayın ya da ben yapmadım siz kesin yapın dediğin şeyler var mı?

İrlanda ve İskoçya’ya gidebilirdim, kötü bir dönemime denk geldiği için gidemedim. Siz gidin. Başlarda çok fazla şeye hayır dedim, Erasmus’a gitmenin en önemli kuralı her şeye evet demek bence. (Etik kurallar çerçevesinde dememe gerek yok herhalde)

Bonus: Ingiltere’de ya da Canterbury’de bunları yapmadan dönmeyin dediğin neler var?

Londra’da Shoreditch’i Soho’yu, Southbank’i gezin. Yüzlerce sanat galerisi var, mutlaka uğrayın. Değişik temalı kafelerde vakit geçirin. Canterbury’de oturduğunuz kafelerde işletmeciler ve diğer insanlarla sohbet edin. (Tulip’teki seksist abiyle etmeyin) Canterbury Katedralini ve şehirdeki 15. Yüzyıldan kalma oymalara dikkat edin. Starbucks’ın köşesinde bile varlar. Bunu da yerliler söylemişti bana, bu yüzden yine yerlilere sohbet edin maddesine geri dönebiliriz.